AfroTürkler kimdir? Zenci Türkler nereden geldi? Siyahi Türklerin kökeni ne?
Afrika kökenli Türkler... Kısaca Afrotürkler... Son yıllarda kullanılmaya başlayan bu kavram kimleri mi anlatıyor? Hiç ilgileri olmadığı halde bir zamanlar Arap denirmiş; şimdilerde Afrotürk'ü tercih ediyorlar.
Türkçe konuşan, hayatı, kültürü Anadolu insanından hiç farklı olmayan siyah tenli insanlar… Türkiye genelinde sayılarının 5 bin civarında olduğu söyleniyor.
Bu topraklarda bilinebilen en eski tarihleri 15. yüzyıla uzanıyor. Ama büyük çoğunluğunun dedeleri, neneleri 19. yüzyılın ikinci yarısında köle olarak getirilmiş. “Deveyle hacca giden biri, oradan bir Arap çocuk almış getirmiş. Nenem öyle gelmiş” denilen hikayeler de yok değil. Hatta, Hac’dan siyah çocuk getirmenin “Hacca gitmenin kanıtı sayıldığı”na dair söylenceler uydurulmuş.
Resmi tarihçiler o kısma pek girmek istemese de, Osmanlı’da kuruluşundan itibaren kölelik var. Köle ticareti de oldukça yaygın. Bu ticarete devlet de dolaylı destek veriyor. Önceleri daha çok Kafkaslar ile yürütülen köle ticareti, 19. yüzyılda yüzünü Afrika’ya dönmek zorunda kalmış. Mısır’ın Sudan’ı işgali, Osmanlı’nın Trablusgarp’a yeniden girişi ve Süveyş Kanalı’nın açılması gibi etmenlerle, çok sayıda Afrikalı köle Anadolu’ya taşınmış. Köle nüfusun çoğu da Dalaman, Çukurova, Menderes, Gediz gibi ovalarda tarımsal işgücü olarak kullanılmış. İzmir’de yoğun olan köle tarım işçileri Mısır Hidivi’nin sahibi olduğu topraklarda ya da Padişah Çiftlikleri’nde çalışırlarmış. Bu dönem, “Arap Bacı” diye bilinen, seslenilen ev kölesi Afrikalı kadınlar da ciddi oranlardaydı.
20. yüzyıla yaklaşılırken azad edilen Afrikalı köleler aralarında dayanışma ağları kurmaya, kendi yerleşimlerini oluşturmaya başlamışlar. Devlet de Aydın ve İzmir yörelerinde bazen toprak da vererek yardım etmiş. Cumhuriyet’ten sonra ise kölelik tamamen yasaklandığından tümü özgür kalmış.
Her dönem en yoğun Afrotürk nüfusuna sahip olan İzmir’de 19. yüzyıldan itibaren kent merkezinde Afrotürkler yaşıyordu. Daha çok azad edilen kölelerden oluşan bu nüfus, Türk mahallerinde yaşamayı tercih ediyordu. 1970’lerde köyden kente göç Afrotürkler arasında da yaygınlaşınca, İzmir ve Aydın kent merkezlerinde Afrotürkler nüfusu arttı. Gelir düzeyleri gereği kentlerin en yoksul mahallerinde yaşamaya başladılar.
Afrotürkler bugün de çoğunlukla Batı Ege’de yaşıyor. Tarımda çalıştırılmak için köle olarak getirilen Afrotürkler, daha çok bu bölgelerdeymiş çünkü. Zaman içinde azad edilenler ya da kölelik tamamen yasaklanınca özgür kalanlar yine buralarda yerleşmişler. Torbalı, Söke, Ödemiş, Tire, Akhisar, Ayvalık Milas gibi ilçeler Afrotürklerin halen yaşadığı yerler. Özellikle Torbalı’da halkın çoğunun Afrotürk olduğu Subaşı, Naima, Kırba, Hasköy, Tulum, Yeniçiftlik köyleri bulunuyor. Bu köylerde yaşayan Afrotürkler, pamuk tarımı ile uğraşıyor.
Afrotürkler arasında bir de “muhacir” olanlar var. Yani, 1923 Türkiye-Yunanistan mübadelesi ile Yunanistan’dan gelenler… Örneğin Ayvalık’taki bazı Afrotürkler atalarının Rumca konuştuğunu, Türkçe’yi sonradan öğrendiklerini söylüyor.
Ege’nin Afrotürklerinin tamamı müslüman. Afrika’dan bugüne taşıdıkları ve halen yaşattıkları geleneksel inanç, ritüel ya da kültürel pratiklerin olduğunu söylemek zor. Afrotürklere özel “Dana Bayramı” hariç… Bu geleneğinin ucu Nijerya’daki Yoruba halkına uzanıyor. Bugün de Afrika’nın pek çok ülkesinde Dana Bayramı benzeri ritüeller yapılıyor. Bir baharı karşılama ritüeli olan Dana Bayramı’nın izlerini 19. yüzyılın gazetelerinde de bulmak mümkün. Üç Cuma devam eden Dana Bayramı’nda ilk cumaya Dellal, ikinci Cumaya Peştamal ve son cumaya Dana Bayramı deniyor.
Bayram ritüellerini ‘Godya’ ya da ‘Gudye’ dedikleri bir cemaat lideri yönetirdi. Genellikle yaşlı olan Godyalar kadın ya da erkek olabilirdi. Bir “kabile” inancının uzantısı olarak Godyaların doğaüstü güçleri olduğuna inanılır, sözünden çıkılmaz, büyük saygı gösterilirdi. İzmir’de “Arap Tütsüsü” denilen bir tütsüleme çeşidini yapardı Godyalar. Bir siyah, her yıl tütsülenmek zorundaydı. Bu işleme İstanbul’da ‘Babalandı’, İzmir’de “Borulandı” denirdi. Godyaların ayrıca hastalıklara, zehirlenmelere karşı şifacı özellikleri de vardı.
Tekke ve Zaviyeler’i kapatan yasayla Dana Bayramı da yasaklandı. Bayramın 1950’lere kadar köylerde gizli olarak sürdüğü söyleniyor. İstanbul’da ise “Arap Bayramı” adıyla bir bahar bayramı olarak kutlandığı biliniyor. Dana Bayramı Reşat Nuri Güntekin’den Halit Ziya Uşaklıgil’e pek çok yazarın eserlerine girmiş; bu renkli bayram büyük bir hayranlık ifade eden satırlarla edebiyattaki yerini almıştı. Afrotürklerin hem dansları, hem entrümanları oldukça farklıydı ve dikkat çekiyordu. “Kabakçı Araplar” denilen müzisyenler Bodengo denilen bir enstürman çalardı. İçi boş bir bal kabağına, uzun bir sap geçirilmiş, üzerine üç dört tel takılmış bir sazdı Bodengo. Bodengo’nun yanında bir tef mutlaka bulunurdu. “Kabakçı Araplar”, bayramlar dışında da İstanbul’un, İzmir’in sokaklarında boy gösterirlerdi. Doğaçlamalar yapar, kendi üsluplarında şarkılar söylerlerdi.
Sonra bu gelenek gözleden kayboldu. Taa ki, 2007 yılında Afrotürkler yeniden örgütlenmeye, görünür olmaya başlayana dek. Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği bu eski geleneği canlandırdı; Afrotürkler artık “doğaya duyulan şükranın gösterildiği” Dana Bayramı’nı yeniden kutlamaya başladı.
Süslenip ev ev dolaştırılan danalar yeniden sokaklarda görülmeye başlandı. Danaya takılan yiyecek bağışları, yeniden yoksullara ve sahipsiz çocuklara verilir oldu. Ateşler yeniden yanmaya, yeniden danslar edilmeye, yeniden dananın etiyle ziyafet verilmeye başlandı.
Bugün Dana Bayramı kutlamalarının bir özelliği de Türkiye’nin farklı yerlerinde yaşayan Afrotürklerin buluşması, birbirinden haberdar olması. Bayramın geleneğinde de bu var. Herkes ailesinden ve tanıdıklarından doğum, vefat, evlilik gibi haberleri Godya’ya iletiyor, Godya de bu bilgileri herkesle paylaşıyor.
Afrotürkler arasında melez sayısı da oldukça yoğun. Ege’nin kırsal bölgelerinde karışık evlilikler yıllardır çok doğal karşılanırken; sonradan buraya göç etmiş aileler Afrotürklerle evliliklere karşı çıkıyor. Kentlerde yaşayan Afrotürkler de evlilik konusunda sıkıntı yaşayabiliyor. Evliliklerin sorun olduğunun bir başka kanıtı ise sadece kadınlar oluşan aileler… Beyaz erkeklerle yapılan evliliklerde beyaz erkeğin bırakıp gittiği çok oluyor. Anneanne anne ve torunların birarada yaşadığı aileler böyle oluşuyor.
Afrotürklerin hemen hepsinin gördükleri ayrımcılığa dair biriktirdikleri var. “Mülteci” sanılmak, polisten bu muameleyi görmek gibi. “Rengi bozuk” diye işten atılanı, işe alınmayanı; ilkokuldan üniversiteye eğitim hayatı boyunca ayrımcılığa maruz kalanı çok. Onların gerçeğini bilen insanların olduğu kendi yaşamlarının dışına çıktıklarında “yabancı bir ülkede gibi” muamele görmekten çok rahatsızlar. Özellikle kentlerde yaşayanlar çok daha sıkıntılı.
Afrotürklerin, Afrika’daki geçmişlerine dair fazla bir bilgileri yok. Evlerinde atalarına dair eşya, hatıra, fotoğraf yok. Ne zaman büyüklerine sorsalar, “Biz Türküz, Müslümanız, karıştırmayın” yanıtı almış bugünün kuşakları…
Halk edebiyatına, oradan filmelere yansıyan “Arap Bacı”ların; yağmur yağarken camdan bakan “Arap kız”larının hikayesi böyle… Aslında Arap olmadıklarını da biliyoruz artık.
“Pele”, “Esmeray” gibi isimler takılmış; yaşam alanları dışına çıkınca “farklı bakışlar”a maruz kalmış Anadolu insanı onlar… Anadolu’nun kadim halklarının, Anadolu’nun göçle gelmiş halklarının yanında; “ataları zorla getirilmiş” bir avuç insan…
Devletten fazla bir talepleri yok. Ne toprak istiyorlar, ne özel bir uygulama. Sadece kim olduklarının bilinmesini, kimliklerinin tanınmasını istiyorlar. Elbette, Afrikalı kimliğinin yoksulluk ile eşdeğer olduğu yılların geride kalmasını da istiyorlar. Eğitimde, iş hayatında önlerine çıkan engelleri çözecek adımların atılması da gerekiyor. Sırf “kendileriyle dalga geçilmesin” diye okula gitmek istemeyen çocukları olmasın istiyorlar.
Yüzyıllardır birlikte yaşadıkları halklardan istekleri ise önyargılardan arınmaları…
Anlatımlarına göre farklı üç kuşağı var Afrotürklerin… İlk kuşak zorla getirilmiş, köle olarak yaşamış Osmanlı kuşağı… İkinci kuşak Cumhuriyet ile özgür olmuş, ama geçmişi unutmayı, yok saymayı seçmiş kuşak…
Ve şimdi üçüncü kuşak gerçeği ve geçmişini arıyor.